Başka Dünya

Bilim İnsanı Emily`nin Gizli Kahramanı

Bayan Kögler`i 6 yaşında tanımıştım. Bundan tam 80 yıl önce, Leipzig (Almanya)’ın en işlek caddesinde karşıya geçmem için yardım etmesini istediğimde. Özel şoförlü, çok lüks bir arabası olan, incecik vücudunu giydiği ipeksi kıyafeti ile süslemesini bilen, kocaman şapkalı 45 yaşlarında alımlı, bir o kadar da sevecen bir kadın.

Leipzig'deki belediye binası ve pazar yeri, vintage gravür illüstrasyon. Trousset ansiklopedisi (1886 - 1891).
Leipzig’deki belediye binası ve pazar yeri, vintage gravür illüstrasyon. Trousset ansiklopedisi (1886 – 1891).

Leipzig, toplamda 65 basımevi olan Doğu Almanya`nın kültür şehri olarak, icatçıları ve okumuş insanların çokluğu ile saygıyı en çok hak eden Alman Şehirlerinden biriydi o zamanlar. Bir eve ziyarete gittiğinizde, ilk baktığınız yer, evin kütüphanesinin zenginliği olurdu. En çok saygıyı, en çok ve en özel kitapları olanlar hak ederdi. Sanki halk arasında gizli bir kural gibiydi bu kitap sevgisine duyulan saygıyı ödüllendirmek.

Babamda icatçıydı. Şuan barlarda, diskolarda gördüğünüz aynadan yapılmış, ışığı yansıtan topların icatçısı babamdır. Annem ise çok iyi bir ev hanımı idi. Çocukların her ortamda safça konuşup, her şeyi anlatabildiklerini, bildikleri ve savaş zamanında bununda büyük bir tehlike olduğunun farkında oldukları için, evde kesinlikle benim yanımda hiçbir şekilde sohbet edilmezdi. İlkokula başladığım zaman babamın mesleğini soran öğretmenime, babamın icatçı olduğunu söylediğimde, bana hükümette sicili olup olmadığını sormuş, akabinde de iki hafta içinde evimize vergi memurları baskın yapmıştı.

Herkesin ihbarcı, herkesin çıkarcı, herkesin sizi tutuklatıp hükümete güvenilir insan imajı vermek için iftira atabilecek psikolojide olduğu bir dönemde çocuk olduğunuzda, çabuk büyümek gibi bir zorunluluğunuz oluyor.

Gök mavisi gözlerim ve sapsarı saçlarımla çok sevimli bir çocuk olduğumu söyleyerek Frau Kögler, elimden tutup karşıdaki pastaneden kendime poğaça almama yardım etti. Beni arabası ile eve bıraktığında da, annemden yarın öğleye doğru gelip beni arka sokakta ki villasına götürmek istediğini ve kitap hediye edeceğini söyleyince çok sevindim. 1936 yılında komşuluklar şimdikinden daha sıcaktı.

Vişne çürüğü renginde belinden kuşaklı elbisesi ve kocaman şapkası ile bana bahçesini gezdiriyor, çocuğu gibi baktığı kaplumbağalarını, köpeklerini gösterirken de bir taraftan elinde tuttuğu çilek tabağını, hem bana uzatıyor hem de kaplumbağalarını çilekle besliyordu.

Kütüphanesini görünce çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Tavanı çok yüksek olmasına rağmen, bütün duvarlar tavandan tabana kadar kitaplar ile dolu. Ortada ceviz ağacından yapılmış, çok büyük bir çalışma masası. Sandalyeler gerçek deri ve en ufak bir toz yok kütüphanede. Kendilerinin basımevi sahibi olduğunu öğrendim. Hatta o basımevi şuan Berlin`de hâlâ işine devam etmektedir.

Frau Kögler ile başlayan kitap sevgim ve bol bol kitap okuma fırsatımın olması, hayata olan bakış açımı çok değiştirdi. Tanıştığım herkesi okuduğum kitaplardaki bir kahramanlarla özeleştirme, onlara benzetme oyunu oynadım yıllarca. İnsan psikolojisinden tutun, doğayı anlamaya kadar birçok kitabı okudum. Sırf Yahudi diye okunması ve bulundurulması yasak olan yazarların kitaplarını ise üzerimde battaniye, bodrumda ki dolabın içinde mum ışığında okumayı da yine de ihmal etmedim.

Frau Kögler evde verdiği bütün davetlere beni çağırıyor, istediğim her şeyi yememe, içmeme izin verip, o yılların en seçkin insanlarını benimle “Arkadaşım” diye tanıştırdıktan sonra, elime bir kitap verip şoförüyle anneme yolluyordu.

2 Aralık`ı 3 Aralık`a bağlayan gece, yine böyle bir davetten eve gelmiştim. 1943 yılının sert kışından şikayet edip, sıcacık günlerin gelişini kitap okuyarak hızlandıracağımı sanarak yatağıma uzandım ve kitap okumaya başladım. Biran da “vujjj vujjj” diye iki ses duydum ve evimizin ortasına düşen bomba büyük bir yangına yol açtı. Şok içinde hemen kitabıma sarılarak kendimi odadan dışarıya attım.

Leipzig, 1948
Leipzig, 1948

Bizim kaldığımız bina da toplamda on aile yaşıyordu. Annemin odasına ortada ki kocaman delikten ulaşamayacağımı anlayınca dışarı çıktım. Sadece üç aile kurtulmuştuk bombadan, geriye kalanlar ise bina ile birlikte kül oldu. Annem ve babam beni görünce büyük bir çığlıkla sarıldılar bana. Acaba çok soğuk diye şikayet ettiğim için mi bu yangın? Bütün şehir sımsıcak, ortalık yanıyor.

Bayan Kögler ne oldu acaba? Hemen bütün gücümle koşmaya başladım. Bahçe kapısına vardığımda o muhteşem villadan eser yoktu. Nefes nefese bahçe kapısında dizlerimin üzerine çöktüm ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Kafami göğe kaldırdım, bağırmaya başladım. ” Nasıl kıydınız pislikler, o kitaplara, nasıl kıydınız Bayan Kögler`ya?” diye.

Hitler hakkında çok şey söylenip, yazıldı. Hâlâ da söyleniyor, hala da yazılıyor. Benim Hitler hakkında söyleyeceğim tek olumlu şey, çok iyi bir organizatör olmasıdır. Ben hayatım boyunca Onun kadar iyi organizatör bir lider daha görmedim. Şehirlerin bombalanma ihtimaline karşı kurduğu ekip, sağ kalanlara hemen çikolata ve portakal getirdi. Daha önceden hazırlanmış sığınak benzeri evlere yerleştirildi.

Sokaklar yangın yeri olduğu halde ne sahipsiz bir çocuk ne de soğuktan donan, açlıktan ölen bir kişi dahi olmadı. Ailem Nazi yanlısı olmadığı için, biz sığınma yerlerine gitmek istemedik. Güney Almanya`da oturan teyzemin yanına gitmek için komşu şehir Dresden`e gitmek için yola çıktık. Sabah oraya vardığımızda saçlarımıza, kirpiklerimize kadar yanmış perişan halimizi gören halk bize tepeden baktı.

Bombalandık, sıra size de gelecek dediğimizde ” Ah biz kültür şehriyiz, savaşla işimiz olmaz, bizi bombalamazlar.” dediklerinden tam bir yıl sonra Amerikan uçakları, o şehri kompile haritadan sildi.

İlk defa babam benim yanımda annem ile olayı değerlendirecek bir konuşma yaptılar. Hitler, İngiltere`ye kafa tutmuştu. İngiltere`de ağbeyi Amerika`ya şikayet etmişti. O zamana kadar Yahudiler ile ilgili hiçbir şey yapmayan Amerika, birden çok duyarlı olmuş ve toplamda 65 adet olan basımevlerinin hepsini eliyle koymuş gibi bularak, yerle bir etmişti. Kitaplar yoksa sanki Hitler`de yok olacakmış gibi.

Her rejim kendi içinde iğrençlikler barındırır. Her rejim bütün duyarlı konuşmalarını, kendi çıkarları için hissetmeden, vicdanı gözardı ederek söylemekten çekinmez. İnsan haklarından bahisler, sadece kendilerini savunanların haklarının konuşmasıdır aslında. Biz bunu bütün insanlık için söylenmiş gibi algılama yanılgısına düşeriz çoğu zaman.

Dresden`den trene binmeliyiz. Paramız yok, değerli eşyamız yanımızda yok. Bizi trene bindirmek istemiyorlar. Babamın, fatura verin ödeyeceğiz, evimiz yok ama akrabamızın evinin adresi şudur demesi üzerine sonunda trene bindik. Teyzem bizi gördüğünde, fotoğrafımızı çekmek istedi. Perişan, bakımsız halimize çok şaşırdı. Annem böyle bir anısının olmasını istemediğini, keşke mümkün olsa da hafızasından bile silmek istediğini söyleyerek, fotoğraf çekmesine izin vermedi.

Bir yıl sonra Leipzig`e geri döndüğüm de, Bayan Kögler`in ölmediğini, 20 dakika uzaklıkta bir odaya taşındığını ve orada kaldığını öğrendim. Hemen bana verilen adres elimde, düştüm yollara. Üç katlı eski bir binanın kapısını çaldığımda, aksanından yabancı olduğu belli orta yaşlarda bir kadın, Bayan Kögler`in buradan kirasını ödeyemediği için taşınmak zorunda kaldığını ve nereye gittiğini bilmediğini söyledi. Tam arkamı dönmüş gidiyordum ki, bir dakika sen Emily`misin? diye sordu. Evet dediğim de “Hep senden bahsediyordu, zenginliğinden çok, seni kaybetmiş olması onu çok üzüyordu.” dedi.

Ağlayarak evimiz dediğim, odamıza geri döndüm. Yıllarca çok aradım ama Bayan Kögler`yi bulamadım.

Aradan yarım asırdan fazla süre geçtiği halde bazen yatarken, onun kütüphanesinin kokusunu hisseder ve zihnimde kitaplarına dokunduğumu hayal ederim. O hâlâ bana sıcacık bakar, saçlarımı okşar. Onunla kurduğum hiçbir hayalimde savaşla ilgili birşey konuşmadık. O hâlâ kocaman şapkası ve incecik bedeni ile benim en iyi arkadaşımdır. Ben yaşlandım, şuan 86 yaşındayım ama o hiç yaşlanmadı. Hep benim en güzel, en kültürlü, en merhametli arkadaşım olarak kalmaya devam etti.

Kimsenin bilmesine gerek yok, siz bilin yeter. Mutlaka bir çocuğun gizli kahramanı, onu güzel yönlendiren bir büyüğü olun. Benim bilim insanı olmamda en büyük etkilerden biridir Bayan Kögler. Yaşamın anlamını sorgular iken, yetişkin olmanın anlamını da sorgularsanız. Aslında bunun bir vazifeniz olduğunu o zaman anlarsınız.

İnanç Kaya

Dünyalılar (www.dunyalilar.org)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu